Netflix’den Romantik Komedi Filmi: Prensin Düğünü inceleme!
HİKAYE: Prensin Düğünü Özgür ruhlu New Yorklu kuaför Isabella, diğer ismiyle Izzy, çekici bir Prens Thomas‘ın kraliyet düğününde çalışma şansına atlar, ancak aralarında kıvılcımlar uçuşursa ne olur? Ayrı yollarına mı gidecekler yoksa birbirlerine olan duygularını mı keşfedecekler?
İNCELEME: Rick Jacobson tarafından yönetilen ‘The Royal Treatment‘, bu tür romantik komedilerden beklenebilecek türden bir anlatıyı takip ediyor. Yazar Holly Hester, asil bir dokunuşla “zıtların nasıl birbirini çektiği” hakkında basit bir hikaye anlatıyor: Prens Thomas (Mena Massoud), gerçekçi bir İtalyan-Amerikan New York kuaförü olan Izzy (Laura Marano) ile tanıştığında ve kıvılcımlar uçuştuğunda onların arasında.
Izzy, annesiyle (Amanda Billing) birlikte bir kuaförün sahibi ve dünyayı dolaşmak isteyen kendine güvenen bir kuafördür. Genellikle herkese karşı nazik ve arkadaş canlısıdır ve adaletsizliğe hiç dayanamaz tepkisini her zaman gösterir. Diğer tarafta tam tersine ailesinin Kral John (Paul Norell) ve Kraliçe Catherine‘in (Teuila Blakely) ondan istediği her şeyi yapmakla yükümlü olan Lavanya Prensi Thomas var, birlikte olduğu Lauren (Phoenix Connolly) ile aralarında hiçbir romantik ilişki olmadan evlenmek de dahil.
Izzy ve en iyi iki arkadaşı Destiny (Chelsie Preston Crayford) ve Lola‘ya (Grace Bentley-Tsibuah) kraliyet düğünü için saçlarını yapmaları için hayatlarını değiştirecek bir fırsat verildiğinde işler alt üst olur. Fırsatı yakalarlar ve hayranlık uyandıran hayali bir kasaba olan Lavania‘nın nefes kesici dünyasına sürüklenirler.
Laura Marano, özgür ruhlu genç bir kız olan Izzy’yi mükemmel bir şekilde canlandırıyor. Seyirciler de dahil olmak üzere etrafındaki herkes tarafından şiddetli ve hayrandır. Aladdin yıldızı Mena Massoud, kendi hayatını veya karısını seçemediği için kraliyet sınırları içinde kapana kısılmış hissettiği için Thomas’ın çelişkili duygularını ortaya çıkarmakta aynı derecede etkileyici. Müşteri adaylarının ekrandaki ilişkisi hem canlandırıcı hem de sevimli, bu da daha fazlasını istemenize neden oluyor. Marano ve Massoud birlikte ekranda olmadığında filmin ivme kaybettiğini söylemek doğru olur. Ancak adaletsizlik ve “dünyada görmek istediğin değişimin kendisi olmalısın” gibi diyalogları tekrarlamak biraz aşırıya kaçıyor. Arada sırada seyirciyi gezegendeki en iyi insanlar olduklarına ikna etmeye çalışıyorlarmış gibi görünüyor.
Aşırıya kaçmadan, Izzy’nin iş arkadaşları ve en iyi arkadaşları Chelsie Preston Crayford ve Grace Bentley-Tsibuah gerekli ciddiyeti sağlıyor. Sonia Gray’in prensin asistanı Fabre olarak tasviri, genellikle sizi yüksek sesle güldüren komik bir Fransız aksanına sahiptir. Cameron Rhodes‘un prens uşak Walter rolündeki performansı ise şovu çalıyor. Nazik ve sıcak kalplidir ve sarayda prensi anlayan tek kişidir. Phoenix Connolly‘nin kişiliği, kupa karısının klişesinden sapması bakımından da farklıdır.
Özetlemek gerekirse, ‘Prensin Düğünü‘ baştan tahmin edilebilir çünkü daha sonra ne sunulacağını biliyorsunuz. Ancak, “iyi biten her şey iyidir” diye bir söz vardır, yani mutlu sonla biten bir romantik komedi kesinlikle izlenmeye değer çünkü sizi gülümsetiyor.